5 Ocak 2011 Çarşamba

İKİNCİ KİTABA BAŞLARKEN...

İKİNCİ KİTABA BAŞLARKEN...

Evet gerçekten Arapça’yı artık çok kolay öğrenebilirsiniz. Bu müjdeyi birinci kitabın başında size vermiştik ve «bu dili öğretme ve öğrenme konusunda yeni bir yöntemle karşılaşacaksınız» demiştik.

Birinci kitabın girişini okurken yöntem hakkında özet de olsa önemli bilgiler edinmiş olmalısınız. Ancak (Türkiye’de Arapça) deyince o kadar çok şey anlatmak gerekiyor ki tahmin edemezsiniz. Çünkü Arapça deyince ülkemizde bu kelimenin çağrıştırdığı o kadar önemli sorunlar vardır ki bazılarını gündeme getirmek bile cesaret işidir! Örneğin Arapça dediğiniz zaman bu sözcüğün, bir bakıma İslam’ı çağrıştırıyor olması belli bir kesimi huylandırmaktadır. Oysa Arapça Kur’an’ın orijinal dili bile olsa İslam’la özdeşleştirilemez. Ne var ki onu İslam’la özdeş gibi görmeye alışmış bir zihniyet, İslam’ı Türkiye’de mahkum etmeye kalkışırken Arapça’yı da onunla birlikte cezalandırmaya çalışmıştır. Türkiye’nin Arapça konusunda 1924 ten beri ısrarla sergilediği en ilginç çelişkilerden biri işte budur. Bu çelişkinin en büyük kanıtı ise Arapça’nın 1924 yılından 20 Mart 1992 tarihine kadar yasaklanmış olmasıdır.

Ancak sözü edilen tarihte yasağın kaldırılması Arapça’nın tamamen legale çıkmasını sağlayamamıştır. Nitekim özel dershanelerde okutulması için yapılan ısrarlı başvurulara rağmen, merciler şimdiye kadar gerekli izni bir türlü vermemişlerdir. Bu da Arapça’nın statükocu zihniyet tarafından hâlâ İslam’ın organik bir parçası sayıldığını ortaya koymaktadır.


Arapça, bazı ilgilerle İslam’ı hatırlatıyor olsa bile onu aslında salt bir dil olarak ele almak gerekir. Dolayısıyla İslam’dan ötürü Arapça’yı cezalandırmanın mantıksal hiçbir açıklaması yoktur. Unutmamak gerekir ki Dünyada İslam’ı hedef almış birçok odaklar, kendi ideolojilerini ve felsefelerini, aynı zamanda Arapça’yı da kullanarak yaymaktadırlar. Örneğin vaktiyle Sovyet Rusya, Arap dünyasında komünizmi yaymak için, buradaki halklara hitaben Arapça yayın yaptırıyordu. Bu ise İslam düşmanlığının, mutlak surette Arapça düşmanlığını gerektirmediğini kesin biçimde kanıtlamaktadır.

Bu bilgilerin bize verdiği mesaj doğrultusunda Türkiye’de Arapça’ya ilişkin olarak yapılacak kapsamlı bir araştırma sayesinde son derece ilginç gerçeklerin saptanabileceğini söylemek mümkündür. Bu gerçeklere ulaşabilmek için kendimize örneğin şu soruları yöneltebiliriz:

1. Arapça’yı yasaklamak, Türkiye’ye ne kazandırabilir.
2. Arapça’yı yasaklamak, Tarikatçıların onu yanlış yollarla milyonlarca gence sözde öğretmeye çalışmalarını acaba önleyebilecek midir?
3. Arapça’yı yasaklamak, Türkçe’yi koruma kaygısından kaynaklanıyorsa; başta Batı dilleri olmak üzere Farsça’dan Kürtçe’ye kadar birçok dilin Türkçe üzerindeki baskın etkileri nasıl önlenebilecektir?

Bu sorular çoğaltılabilir; ancak bunların yanıtları üzerinde durmaya değmez. Çünkü bu kitap, İslam düşmanlığından yola çıkarak Arapça’yı yasaklayan zihniyetle cebelleşmeyi amaçlamamaktadır. Bu kitabın tek hedefi, en doğru sistemle Arapça’yı öğretmektir. Ne var ki bu işlevi yerine getirirken bazı ilgilerle zihinlerde beliren birtakım soru işaretlerini ortadan kaldırma lüzumu da doğmaktadır. Çünkü Arapça’yı bir yaşam dili olarak öğrenmek isteyenlerin önüne o kadar büyük engeller çıkmaktadır ki bu insanlar, ister istemez karşılaştıkları bu s o r u n l a r ı


irdeleme ve tabiatıyla yasakçılığı sorgulama gereğini duymaktadırlar. Onları elbette ki bu noktada da aydınlatmak gerekir.


Türkiye’de gerek tarikatçılar tarafından sürdürülen gerici yer altı eğitim şekilleri, gerekse statükocuların stratejik merkezler olarak kullandığı İmam-Hatip ve İlahiyat gibi engeller, öğrencilerin Arapça’ya giden bütün yollarını tıkamıştır. Onun için bu dili akılcı yollarla öğrenmek isteyenler, sözü edilen engelleri elbette ki kolay aşamazlar. Fakat Arapça’yı bilimsel yollarla öğrenmek durumunda olan gençler, en azından İngilizce’yi Bilkent ve Boğaziçi Üniversitelerinde öğrenenler kadar bilinçlenmek zorundadırlar. Elinizdeki kitap size işte bu bilinci de aşılamaktadır. Dolayısıyla eğer Arapça’yı «Direct Action» sistemiyle öğreniyorsanız, doğru yoldasınız. Nerede olursanız olunuz, eğer bu yola girmişseniz, çizginizden asla sapmayınız ve yolunuza devam ediniz. Zaten elinizdeki kitap size bu sistemi sunmaktadır.

Bu dizinin kitapları birbirinden bağımsız değildir. Onun için bu diziden yararlanmak isteyenler kitapları sıra ile izlemelidirler. Her kitapta sunulan on ders de yine sıra ile ve bir öğretmen denetiminde işlenmelidir. Bu dersler, her kitapta yaklaşık birden ona kadar sıralanmışlardır.

Size başarılar diliyoruz.

Ferit AYDIN

Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa